-Neyi bekliyorsun? Anlatmayacak
mısın ?
Bundan birkaç zaman önce tam ortadaki adamın hikayesine bir giriş yapmıştık seninle.
Hani tam orta direk, standart yaşı bile yolun tam ortasında olan bir adam.
Standart bir aileye, standart bir mesleğe ve ortalama bir güce sahip olan… Bir
gün hiç olmaması gereken yerde, hiç olmaması gerektiği kadar taraf, ve hiç
ulaşmaması gereken bir yükseklikte… Ortası sırat köprüsüdür Fatih, sadece hak
ettiğine ulaşana dek tam ortada durabilirsin. Sonra yürümeye başlarsın içindeki
şeytana ya da meleğe doğru
. - Evet
hatırlıyorum burada bitmişti hikaye, belki de tam ortasında, şimdi o hikayenin
tarafını bilmek istiyorum. Eksiksiz, hadi.
-Bir çocuğu yoktu. Deli gibi seveceği bir kadın yoktu, o
yüzden kadının rahminde ondan bir parça da yoktu. Aşk yoktu, haliyle liyakiyat
da yoktu. Paraya, altına, hazinelere ihtiyacı yoktu, bu yüzden zenginliği ve
fakirliği de yoktu. Para yoktu, hayal diye bir şey de yoktu. Nefes yoktu, tabiî
ki ölüm ve yaşamda… Evet hiçbir şey yoktu, şu tependen damlayan kristaller
yoktu mesela çünkü gökyüzü de yoktu, varlığının ham maddesi yoktu Fatih! O
yüzden basabileceğin bir yer de yoktu. O, onun altındaki ve üstündeki hazineler
olmayınca savaşmaya da gerek yoktu, çünkü savaş yoktu. Ama bir gün, bir ‘kırmızı’
Adam’ın daha olmamış etine kemiğine kök salmaya başladı. Adam bedeninin
kokusunu aldı ve dayanamadı kendinden bir ısırık aldı. Ne kadar yasaklansa da
ilk iradesi kendini hissetme arzusu oldu. Sonra küre yandı soğudu, gök yağdı
kocaman çukurlar doluncaya dek ve kurudu. Adam’ ın parçaları tane tane oldu,
çukurların bazısı da adamla doldu. Dünya diye bir şeyimiz oldu, ve Adam’da Adem
oldu, taraf oldu. Hiç olmaması gerektiği kadar yükseklikte ve hiç olmaması
gerektiği kadar taraf. Aslında her taraf kendisiyken, aynı zamanda hiçbiri de ona
ait değildi. Sonra senle
ben olana dek milyarlarca parça bir araya geldi Fatih. Halen ortadayız Fatih.
Meleklerin yanından geldik biz bugüne ve Azrail de bir melekti. Bir yerlerde
şeytan karıştı mı bugün? Onunla tanıştık mı Fatih? Şeytanın en büyük oyunu
neydi? Olmadığına inandırmak. Onu reddettiğimizde Tanrıyı da kaybedeceğimizi
bildiği için. Bugün nerede başladı, bugün nereye gidilecekti ve şimdi neredeyiz?
-
Şeytanla tanışacağız!
-
Sırat köprüsüne gelmeden, Azrail yokuşunu tatmadan,
dünya korusunda safımızı bileceğiz.
GÜRKAN GÜRPINAR


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder