Popüler Yayınlar

25 Mart 2014 Salı

BİR DE BENİM İÇİN.

                
 Saatim şuanda yola koyulmazsam, treni kaçıracağımı söylerken bana, elimdeki bir parça eşyayla koşturmaya başladım. Denizi yutacakmış gibi bakan Haydarpaşa 'nın kıvrak yolunda hızlanıyorum. Çarpıyorum arkadan, güzel bir anne olduğunu düşündüğüm kadının koluna, tepki yok arkama bakmadan hızla devam ediyorum. İnsanlardan olma bariyerlerin daralttığı bir sokağa giriyorum sanki. Virajı hızla alan bir aracın, bir anda önüne çıkan trafik levhasına isyanı gibi,gaz pedalına iyice köklüyorum. Alnı geniş göz rengini seçemediğim 50 li yaşlarda bir adam bana doğru geliyor teğet geçiyorum, belkide çarptım bilmiyorum. Küçük kız çocuğu son anda yırtıyor iki tekerleğimin altında kalmaktan... Bu adam kesinlikle sorunlu işaret ediyorum sol kolumu yarım hilal şeklinde sağdan sola doğru sallıyorum, ama halen inatla bodoslama çarpma mı bekliyor yolun ortasında.   Çarpışmaya son bilmem kaç saniye. Saatteki hızım trene geç kaldığımı, ama adama çok yaklaştığımı anlatmaya çalışıyor bana. Tabi ki algılarım sadece trene geç kalacağımı duyuyor ve tepkisi biraz daha hızlanmak oluyor, manevra şansımı iyice kaybettiriyor ayaklarımın yanmış çarkları... Oda ne... Bu delilik...
                'Bir kütüphaneye girdin, aradığın kitap, adımını attığın ana hattın elli metre yanındaki, aşağıdan beşinci, yukarıdan üçüncü rafta. Parmak uçlarında yükseldiğinde rahatça uzanabileceğin amacına, ayakların yere mıhlanmış gibi atladın. Arkasına saklanmış bir dizi kitapçık senin bu sert, destursuz hamlen le isyan çıkardı. Ve senin o masum emelin le beraber tüm arkadaşları, arkadaşlarının sekiz katlı evi, peşine takıldı. Kütüphanelerde sessiz olmak, ilk kural bu... Sen sadece hızlı olmak isterken, büyük bir gürültü çıkarmanın yanı sıra birde koca rafın altında kaldın'. Hadi ama herkesin buna benzer bir hikayesi ve o hikayede kazazede olarak başrolü kapmışlığı vardır...

                Çarpışmaya son beş saniye kala, yarı yoldan çıkıp benim hedefim olan adama doğru son hız girdiğine şahit oldum, ve zincirlemeye koca bedenimi bir halka olarak kattım. Görünen o ki zincirin en zayıf halkası oydu. İncecik belini, ayaklarımın hızına eşlik eden, kirpiklerime rağmen görebiliyorum. Buğday bacaklar.  Üzerinde sefa çiçekleri bulunan eflatun bir elbise. Uzun karamel renkli dalgalı saçlar. Sadece tek saniyede tek karelik bir görüntüyü defalarca kaydetmişti beynim çoktan. Ve kapamıştı artık gözlerini, kötü karamsar bir özgürlük sinmişti genzimin damak tadına. Dibime yerleştirilen dinamit patlamıştı, ve ben yukardan aşağıya doğru yıkılıyordum önümdeki adamın üzerine. Saniyelik bir uçma hissi,saliselik bir yere çakılış. Sarsıntı bu sefer alttan üste doğru, Bedenim zemine kilitleniyor, son olarak, kafa tasım buluşuyor sert kaldırımla. Gözüm açılıyor o anda. Ama son anda nasıl olur da ben yerdeyken o yanımda uzanmıyor, meşgul olduğu  görüntüde, final sahnesini algılayamıyor milyarlarca hücrem. Son kez kafamı kaldırıp baktığımda, kalabalığın arasında onun olduğunu düşündüğüm eflatun topukluları gördüm...
                                                                                          GÜRKAN GÜRPINAR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

www.webdiyari.net